PATANJALI’nin YOGA SUTRALARI- GODFREY DEVEREUX YORUMU ile

PATANJALI’nin YOGA SUTRALARI

GODFREY DEVEREUX YORUMU ile*

Patanjali’nin Yoga Sutraları, yoga pozları uygulamasıyla ilgili değil. Yogayla ilgili ancak aynı zamanda da insanlık halinin doğasıyla, insan olma durumunun doğasıyla ilgili. Bu nedenle sadece yoga pozlarını uygulayanları hatta sadece yogayla ilgilenenleri değil aslında yaşayan herkesi ilgilendiriyor. Pek çok Avrupa dilinin – ancak sanıyorum Türk dili hariç – kuzeni olan Sanskrit dili, çağdaş Avrupa dillerinde olduğu gibi yüklem tarafından değil de özne tarafından yönlendirilen bir dil olmaktan ziyade sürece ve eyleme dayanır, nesnelere değil. Bu nedenle, özellikle de silikon çiplerin ve matbaanın çok öncesinde yazılan, ancak kolaylıkla ezberlenebilirse muhafaza edilebilecek olan ezoterik metinlerin Sanskrit dilinden Avrupa dillerine tercüme edilmesi çok da kolay değil. Dolayısıyla kurgusu sadece içeriğine değil aynı zamanda ezberlenebilirliğine bağlı. Bu demek oluyor ki Yoga Sutraları, bir cümlenin kendinden önce geleni desteklediği düzyazı hatta çağdaş, güncel felsefi metinler gibi net bir biçimde yazılmamış.

Yoga Sutraları düzyazıdan ziyade şiire benziyor, bazıları cümle bile olmayan 96 adet kısa, özlü, yoğun ifade. Herhangi bir sutranın anlamı ancak komşuları bağlamında, bu bağlam ancak Yoga Sutraları’nın tamamı baz alındığında ve bu da ancak insanlık hali bağlamında anlaşılabilir.Patanjali’nin söylediklerinden keyif almak için okullu olmak gerekmiyor. Çünkü o, akademik camiayla değil bizimle konuşuyor. İnsan olmanın doğasıyla, insan olmanın potansiyeliyle ilgilenen insanlara hitap ediyor. Ancak – en azından bizler için – alışılmadık bir dille, düzyazıdan ziyade şiirle konuşuyor fakat aynı şekilde şundan emin olabilirsiniz ki kullandığı kelimeler üzerinde çok düşünmüş ve orada olmaması gereken herhangi bir kelime olmadığı gibi eksik bir kelime de yok. Patanjali dualist (ikilikçi) değil ancak bunu ancak dualist olmayan biri net bir biçimde görebilir. Dualist biri Patanjali’ye kendi dualist bakış açısını yansıtacaktır. Ancak Yoga Sutraları Bölüm 2, Sutra 26 açıkça gösteriyor ki Patanjali dualist değil, madde ve ruhu, özne ve nesneyi, gören ve görüleni ayırmıyor, ayrımlarının, birbirleriyle ilişkilerinin bakış açısına bağlı olduğunu görüyor.

Tarihsel ve kültürel olarak Yoga, matematik, matık ve fiziğin Batı kültürünün temelini oluşturması gibi Hint kültürünün temelini oluşturan altı disiplinden biri olarak görülür. Yoganın da içlerinden biri olduğu 6 darşana vardır. Yoga Hint kültürünün 6 darşanasından biridir dendiğinde bahsi geçen Hatha Yoga Pradipika, Dinamik Yoga ya da Power Yoga değil Pantajali’nin Yoga Sutraları’ndan başka bir şey değildir. Başka bir deyişle bu kısa metin Hint kültürünün temel taşlarından biridir. Ve bu, pragmatik olanıdır diyebilirsiniz. İnsan beden-zihni için kullanma kılavuzudur.

Patanjali’nin bildirdiği tüm bildirilerin ilki yoga hakkındadır; “Atha Yoga Anushasanam”. Bu ‘Yoga şu anda oluyor’ anlamına gelir. Yarın gelmeyecek, öldüğünüzde olmayacak, ölümden sonrası ya da bir sonraki yaşamla ilgili değil. Şu anda oluyor, şu anda mevcut. Şunu hayal etmeyi seviyorum; Patanjali Yoga Sutraları’nı yazdığında bu cümleyi yazdı ve ‘Tamam,bitti’ diye düşündü, birahaneye gitti, kafayı buldu ve pek çok insanın bunu anlamayacağını fark etti. Bu yüzden eve döndü ve ikinci sutrayı yazdı:

“Yogachittavrittinirodha”; Yoga zihnin faaliyetini teslim etmektir. Bununla daha da tatmin olarak birahaneye gitti, bu defa gerçeğin doğasını tarif etme düğümünü iki cümleyle çözmesini kutlarken daha da sarhoş oldu

Fakat sarhoşluğu içinde bunun bile pek çok kişi için anlaşılması güç olacağını fark etti, eve döndü, oturdu, kalemini eline aldı ve 94 sutra daha yazdı ki ilk ikisini anlayabilelim.İkinci sutra, “Yogachittavrittinirodha”, ‘Yoga zihnin faaliyetini teslim etmektir’ ya da ‘Yoga zihnin faliyetinin teslim edilmesidir’, Patanjali’nin yoga halinin tarifine nasıl baktığını görmek için yeterli olabilir. Ve ‘Yoga’ kelimesini ikinci bölümün başında ikinci defa kullanır: “Tapas Svadyaya ishvarapranidhana Kriya Yoga”. Bu duruma, yoganın daima şimdi olduğunun, kendini ifade ettiğinin, ortaya koyduğunun – ancak bizim fark etmeyecek kadar meşgul olduğumuzun –farkına varmaya ulaşma sürecini ya da nasıl erişileceğini tarif eder. ‘Kriya yoga tapas vaja ishvarapranidhana’, Sadhana Pada başlıklı ikinci bölümün açılışıdır. Bu bölümde, insanın durumunu bu kadar nazik, bu kadar güç yapanın ne olduğunu ve daima mevcut olmasına rağmen yogayı bu kadar muğlak kılanın ne olduğunu açıkladıktan sonra Patanjali der ki; yoga sürecinin tümü için uygulamanın bir sınırı vardır – Ashta anga. Patanjali’nin yogayı tarif ettiğini hatırlarsak bu demektir ki yoga, doğası gereği hudutlara sahiptir. Ashtanga yoga ve Panchanga yoga ve chaturanga yoga değil yoga vardır ve yoganın da hudutları vardır. Ve bunlar basamaklar değil kollardır. Bir masanın kendini ifade edebilmesi için bütün bacaklarının eş zamanlı olarak hep birlikte desteğine ihtiyacı vardır. Dolayısıyla yoganın bu kolları aslında birbirleriyle doğrusal bir ilişki içinde değildir. Bir masaya yaklaştığınızda masanın bacaklarından birine diğerlerinden daha önce varacaksınız, etrafında yürüdükçe diğer bacağa, sonra bir diğerine varacaksınız. Bu tecrübeniz zaman boyutunda doğrusal olabilir ancak onların birbirleriyle ilişkisi gerçekte doğrusal değildir ve bu, belki de yoganın kolları arasındaki ilişkiyi hayal etmenin – ve zaman ölçeğinde onlara neden doğrusal biçimde ulaşamayacağımızı anlamaya başlamanın – en kolay yoludur. Birincisiyle karşılaşır karşılaşmaz, olayın birincisinden ibaret olmadığına dair bir işaret vardır, tıpkı elinize aldığınızda titreşen matruşka gibi. Yoganın sekiz kolu arasındaki ilişki de budur. Başlangıçta onlara doğrusal bir biçimde yaklaşabiliriz ancak bu, aralarındaki ilişkinin gerçek doğası demek olmadığı gibi onlara daima bu şekilde yaklaşmamızı da gerektirmez.

Patanjali der ki; Yoga ashtanga’ya sahiptir, sekiz kolu vardır ve birinci kol ‘yama’dır. Hemen sonra yama’nın beş niteliğinin neler olduğunu söyler.

Hemen sonra da yamaların her durumla ilgili evrensel ifadeler olduklarını ekler. Ve neden şimdi bunları söylediğine geri döneriz. Sonra ‘niyama’nın beş niteliğinin neler olduğunu sıralar, daha sonra asana nedir, pranayama ve pratyahara nedir ve bir sonraki bölümde dharana, dhyana ve samadhi’nin ne olduğunu anlatır.

Ve yama-niyama ile asana, pranayama, pratyahara, dharana, dhyana ve samadhi’nin ne olduğuyla ilgili oldukça net ayrımlar vardır. Son altısının varoluş durumları, bilinç durumları, yama ve niyama’nın ise bu durumlara açılan kapılar olduğunu söyleyebiliriz. Ve ben bu sunumu, yoga uygulaması bakış açısıyla yapacağım.

Sanskrit terimleri, yoga uygulaması yapanlara hitap edecek şekilde İngilizce terimlere tercüme edeceğim. Ancak şunun net bir şekilde anlaşılması gerekir ki; Patanjali’nin Yoga Sutraları’nda kullandığı tek bir kelimeyi dahi karşılayacak derinlikte ve zenginlikte Avrupalı bir kelime yoktur. Birini örnek olarak alalım; ‘ahimsa’.

Ahimsa yamanın ilk niteliği dolayısıyla ilk kolun ilk niteliğidir. Bu nedenle ahimsa, yoganın esası ve temelidir.

Ahimsa, modern İngiliz tarihinde çok önemli, çok çok önemli bir rol oynar. 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında İngiliz İmparatorluğu dünyanın gördüğü en güçlü, zengin ve büyük imparatorluktu. Ve Mahatma Gandhi tarafından dize getirildi. İnsanlar bazen Mahatma Gandhi’nin Hindistan’ı özgürleştirdiğini düşünür, evet, ancak yaptığı sadece bundan ibaret değildir. İngiliz İmparatorluğu’nun da çökmesine neden olmuştur çünkü İngiliz İmparatorluğu, Hindistan’ın kaynakları olmadan ayakta duramamıştır. Ve o bunu, İngiliz İmparatorluğunu dize getirmeyi, ahimsa prensibini sadece son derece sınırlı bir yolda, politik anlamda cisimlendirerek şiddetsizliği uygulamıştır. Şiddet içermeyen eylem, şiddetsizlik, etimolojik olarak zarar vermemek anlamına gelen ‘ahimsa’ kelimesinin tercümelerinden biridir. Ancak ahimsa aynı zamanda şefkat, sevgi, duyarlılık, ilgi göstermek olarak da tercüme edilebilir. Sadece ahimsa’yı örnek veriyorum ancak eğer sadece şiddetsizlik anlamına geldiğini söylerseniz onu sınırlandırırsınız. Şefkat anlamına geldiğini söylerseniz onu sınırlandırırsınız. Onu bu şekilde sınırlandırmaya gerek yoktur. Sadece denebilir ki ‘öz’ü hissetmelisiniz. Farklı durumlar için ‘zarar vermemek’ bir miktar değişiklik gösterir. Yoga matı üzerinden zarar vermemek, iş hayatında ya da siyasettekinden farklıdır.Buna rağmen yama ve niyamanın beş niteliğine atfen tek bir İngilizce kelime kullanacağım, özellikle de yoga uygulamasıyla ilişkilendirirken ve ilki ahmisa, duyarlılık.

Ve ikincisi satya, dürüstlük; üçüncüsü asteya, açıklık; dördüncüsü brahmaçarya,içtenlik; beşincisi aparigraha, cömertlik.

Patanjali neden yamaların her durumda geçerli, işleyen ve her durumla ilgili evrensel ifadeler olduklarını söyler?

Bize neden bunu söylüyor? Çünkü farkına varmadık, çünkü farkına varmıyoruz. Çünkü başka başka bir sürü şey düşünüyoruz.Bu tehditkâr evrende yalnız olduğumuzu düşünüyoruz, bir beden olduğumuzu düşünüyoruz, neye benziyorsak o olduğumuzu düşünüyoruz, neye inanırsak o olduğumuzu düşünüyoruz. Ve bu eziyet eden düşünceleri düşünmekten gerçekte ne olduğunu fark etmiyoruz, gerçekte olan bitenin ne olduğunu fark etmiyoruz, yoganın her daim mevcut olduğunu, yamanın daima her durumda mevcut olduğunu fark etmiyoruz. Şu anda vücudunuzda milyarlarca hücre var. Milyarlarca hücre ve hepsi canlı. Ve çoğalmalarına yetecek bir süre boyunca kendilerini canlı tutuyorlar.

Bunu nasıl yapıyorlar, neye ihtiyaçları var? Kullanma kılavuzları mı var? Nasıl hayatta kalıyorlar?

Şöyle söyleyelim; belirli kimyasalların ve sadece onların hücre çeperlerinden girişine izin vererek hayatta kalıyorlar. Hangilerini içeri alacaklarını ve hangilerini almayacaklarını nereden biliyorlar? Çünkü uyarıya karşı son derece hassas duyarlılığa sahipler. Yaşam duyarlılıktır. Duyarlılık yaşama eklenen bir şey değildir. Duyarlılık olmadan, oksijen ve karbondioksit arasında doğru ayrım yapma becerisi olmadan yaşam olmazdı. Duyarlılık yaşama özgüdür. Dürüstlük yaşama özgüdür. A tipinde bir amino asit zincirinin B tipinde bir amino asit zinciri taklidi yaptığını hayal edebilir misiniz? Ya da C tipi bir amino asit zincirine ‘Ben de C’yim, haydi yatalım’ dediğini… Yaşam özünde dürüsttür. Yaşam özünde duyarlıdır. Yaşam özünde açıktır. Ve nereye gittiğini bilmez, nereye gittiğini bilme ihtiyacı duymaz. Fakat tamamen açıktır.  Ve yaşam içtendir, içtenliktir. Oksijenin vücudunuzdaki her hücreye girmesinden daha içten ne olabilir? İçinizde içten bir kişi olduğunu mu düşünüyorsunuz. Tamam, görece olarak gayet makul, fakat her zaman, her zaman, her zaman hücrelerinize giren oksijen çok daha içtendir. Ve yaşam eğer cömert değilse ölümdür. Sabah uyanırsınız ve oradadır. Gece uykuya dalarsınız ve bir yere ayrılmaz. Yaşam saniye saniye, dakika dakika, her nefeste size kendini verir. Almanız gerekmez, onu reddedemezsiniz. Cömertliği devamlıdır, insafsızdır. Bu nedenle yama evrensel geçerliliğe sahiptir. Çünkü yaşam duyarlılıktır, dürüstlük, açıklık, içtenlik ve cömertliktir.

Yoga Sutraları bilincin doğası, bilincin insana ait karmaşık beden-zihin biyolojisi yani özellikle serebral korteks – geleneksel edebiyatta, neşterler bedenleri kesmeden, analitik zihin onları parçalayıp analiz etmeden önceki geleneksel mitolojide serebral korteks üçüncü göz, net görme organıdır – aracılığıyla kendini nasıl ifade ettiğiyle ilgilidir. Tabii ki net görmek için serebral korteksinizi kullanmıyor olabilirsiniz ama o net bir biçimde görebilir. Size evrenin merkezinin dünya olmadığını söyleyebilir, güneş dünya etrafında döndüğünden değil, dünya güneş etrafında döndüğünden güneşin doğduğunu söyleyebilir. Duyularınız bunları size söyleyemez, serebral korteksiniz, üçüncü gözünüz söyler. Yama niyama, yoganın kökleri oldukları kadar yaşamın da kökleridir. Aynı zamanda yoga uygulaması için de temel oluştururlar.

 

Bu ne demektir?

5 yama, 5 niyama olmak üzere 10 nitelik vardır. 5 niyama: saucha-sahicilik; samtosha-güven; tapas-tutku; svadhyaya-kendini bilmek ya da farkındalığın kendisi ve ishvarapranidhana-eylemin kaynağına, eylemin doğasına yakınlık. Ya da tek bir kelimeyle kendiliğindenlik (spontaneity). Kendiliğindenlik, farkındalık, tutku, güven, sahicilik, cömertlik, içtenlik, açıklık, dürüstlük ve duyarlılık.

Bu 10’u nedir? Patanjali nedir? Patanjali resul müdür?  Çünkü birazdan söyleyeceklerim, Orta Doğu kökenli – Yahudilik, Hıristiyanlık hatta İslam gibi –bir din ortamında yetişen bizler için çok daha fazla anlam ifade eder. İbrahim bir resuldür, Musa da öyle ve Musa dağdan kaç emirle dönmüştür; 10! Ne tesadüf. Ve Patanjali’nin de 10 yama ve niyaması vardır. Ah ne kadar kolay olurdu bunların emir olduğunu söylemek; duyarlı olmalısınız, dürüst olmalısınız, içten olmalısınız, cömert olmalısınız, sahici olmalısınız, güvenilir olmalısınız vs. Peki, neden böyle olmalısınız? Musa böyle olmanız gerektiğini söylediği için mi, Patanjali böyle olmanız gerektiğini söylediği için mi? Patanjali ahlak filozofu değil. Eğer olsaydı çoktan unutulmuş olurdu. Patanjali bir kartograf. İnsan olma durumundaki bilincin kartografı, bir harita yapımcısı. Emir olarak değil, yerine getiremediğimizde suçlu hissetmek durumunda kalacağımız bir şey olarak değil, dikkatimizi odaklamak, gerçekte ne olduğunu netleştirmek üzere kullanacağımız lensler olarak bize bu on ilkeyi sunuyor. Patanjali’nin yogaya dair üçüncü tanımı; ‘Tapas Svadjaya Ishvarapranidhana Kriya Yoga’ ya da ‘yoganın eylemi tapas svadhyaya ishvarapranidhana’. Svadhyay araştırma, araştırmanın kendisi, eylemin gerçek doğasına doğru tutkulu bir araştırma ya da kişisel araştırmanın kaynağı ya da ‘ishvarapranidhana’. Araştırma yoganın dinamiği, yogayla yapmaya çalıştığımız bir şey değil. Gerçekte neler olduğunu, insan olmanın, bilinçli olmanın, canlı olmanın gerçekte ne demek olduğunu elimizden geldiği kadar derin bir biçimde araştırıyoruz sadece. Bunun anlamı ne, bunun potansiyeli ne? Araştırma aslında çok nadir bir fenomen. Ben İngiliz parasının alabileceği en iyi eğitimi aldım. Babama neden beni gönderdiği son derece pahalı okula gönderdiğini sordum – ki ailem zengin değildi, babam hayatı boyunca ödemek zorunda kaldı. Babam dedi ki; ‘Çünkü bildiğim kadarıyla kendin için düşünmeyi öğretmeye çalışan tek devlet okulu’.

Başka bir deyişle araştırma ruhu oluşturmaya çalışan… Çoğu eğitim sadece yanlış anlaşılan bilgilerin transferinden ibaret. Ancak bu, yoga değil. Yoga bilgiyle ilgili değil. Yoga, tecrübenin araştırma sayesinden netleşmesiyle ilgili. Nasıl araştırırsınız? Neyi araştırdığınıza bağlı. ‘Nasılsın?’ Bir soru sorarsınız. ‘Yarın uçağım saat kaçta?’ İnternetten bakarsınız ya da biletimi kontrol edersiniz.Ancak yoga uygulaması aracılığıyla insan olma durumunu araştırıyorsanız mecazi olarak araştırmanın kendini bakmak olarak ifade ettiğini söyleyebilirsiniz. Gözlerle değil de serebral korteksle, üçüncü gözle, bilişsel bakış. ‘Bu nedir?’, ‘Çok ağır bir kutu’ yanıtını verir. Yani Patanjali’nin söylediği şudur; yoganın kendini açığa çıkarması için araştırmamızı yama niyama lensleriyle odaklamamız gerekir. Belki de şöyle söylüyordur: ‘Alın 10 tane lens! Birini, ikisini, dilediğiniz kadarını kullanın ama allah aşkına görüşünüzü netleştirecek bir şey kullanın!’ Eğer gördüğünüz şey olduğunuzu, inandığınız şey olduğunuzu düşünüyorsanız, inandığınız şey için öldürmek istiyorsanız net görmüyorsunuz’.Net görmek için lenslere ihtiyacınız var öyle değil mi? Ne aracılığıyla bakıyorlar? Lensler. Nereden bakıyorsunuz? Lenslerden. Yama ve niyama budur. Ahlaki buyruklar değil. Ahlak felsefesiyle sınırlandırılmak istiyorsanız onları ahlaki buyruklara indirgeyebilirsiniz tabii ki, ne duruyorsunuz, sınırlayın kendinizi. Ancak sonuza dek tatminsiz kalırsanız şaşırmayın. Yalnızca matınızın üzerinde de olsa tecrübenizi derinlemesine araştırırsanız tatminsizliği ya da ‘dukha’yı büyük bir ihtimalle sonsuza dek geride bırakabilirsiniz. Elbette Patanjali, gerçekte olanı net bir biçimde görmeyi öğrenerek dukha’yı yani tatminsizliği geride bırakabileceğinizi söyler. Yama niyamaların birer lens olarak gücü paha biçilmezdir. Yalnızca paha biçilmez olmakla kalmaz aynı zamanda da keyfini çıkarması son derece basittir, hiçbir yargıya gerek yoktur, başarı ya da başarısızlığa gerek yoktur. Eğer dürüstlüğü bir buyruk gibi ele alırsanız siz de biliyorsunuz ki tekrar tekrar başarısızlığa uğrayacaksınız. Her zaman dürüst olmak mümkün değil, bunu siz de biliyorsunuz. ‘Nasılsın? İyiyim’. Yeterli değil sadece itiraf etmek istemiyorsunuz. Ayrıca neden bana açılasınız ki? Bana söylemeye hazır olmadığınız bir anda size ‘Nasılsınız?’ diye sorarak sizi dürüst olmamaya sevk ediyorum. ‘İyiyim’ aslında ‘Beni rahat bırak’ anlamına geliyor. Fakat kabalık etmek istemiyorsunuz,duyarsız olmak istemiyorsunuz. Duyarsız olmak yerine dürüstlükten ödün veriyorsunuz. Bu her zaman oluyor. Bunu hepimiz biliyoruz; ahlaki açıdan mükemmel olmak imkânsız, sürekli başarısızlık demek. Ancak net olarak görmek mümkün. Yaşadığım yer kar altındayken ufukta dört ayaklı, tüylü bir hayvan görünüyor ve giderek yaklaşıyorsa köpek mi kurt mu olduğundan emin olmakta fayda vardır. ‘Sadece bir köpekmiş, çocuklar dışarıda kalabilir’. Yama ve niyamaları birer lens olarak algılamanın güzelliği, gücü şuradadır; hiçbir zaman onları yerine getirememek söz konusu olmadığı gibi sadece onlar aracılığıyla bakmanız durumunda dahi organik olarak kendiliğinden gelişirler. Örneğin yoga pozlarını uygularken ara sıra şöyle şeyler olur: ‘Ah! Az önce kendimi zorladım’, ‘Uf, canım yandı, bunu yapmak istememiştim!’ Bu duyarsızlığı fark etme anı duyarlılık değildir de nedir? Duyarsızlığı fark eden duyarlılığın ifadesidir. Dürüstlük, açıklık ve geri kalanların ifadesidir. Böylece matınıza sadece bu lensleri getirerek, sadece bakmak için birer lens olarak kullanılabileceklerinin farkına vararak siz zorla almadan onlar yanınızda olmaya başlar ve yanınızda olmadıklarında da kendinizi yargılamak zorunda kalmazsınız. Neden geldiler? Çünkü yaşamın onlara ihtiyacı var. Yaşam, duyarsızlık, riyakârlık, tutunma, yabancılama ve yargılamayla var olamaz. Bütün bunlarla birlikte olamaz. Bu yüzden rahatlar, dizginleri bırakır ve sadece olana bakarsanız yaşam kendini yama niyama aracılığıyla daha dolu dolu, daha derin ve daha sık ifade edecektir. Yalnızca doğal olarak. Bu yüzden duyarlı olmanın daha iyi, dürüst olmanın daha onurlu olduğunu, bu şekilde yama ve niyamayı uyulması gereken buyruklar yerine lens olarak kullanmanın sonucunda daha iyi ve onurlu olacağınızı düşünürseniz sürekli yenilgiye uğrayacak ya da kendinizi kötü hissedip yalan söyleyeceksiniz. Belki de onları lens olarak kullanarak, yama ve niyama kapılarından – romantik olmayı istiyorsanız – Yoga Krallığı’na girebiliriz.Patanjali’ye göre yoganın üçüncü kolu ‘asana’dır. Patanjali’nin asana,pranayama, pratyahara, dharana, dhyana ve samadhi sunumunda herhangi bir teknik tarif edilmez.

Patanjali’ye göre asana bir teknik değildir. Patanjali’ye göre pranayama bir teknik değildir. Asana bedenle ilişkili bir oluş şeklidir ve pranayama da nefesle ilişkili bir oluş şeklidir, beden ya da nefes, insan olmanın doğasına, yaşamın doğasına, bilincin doğasına bakmak için, net bir biçimde görebilmek için birer lens olarak kullanılmaktadır.Fiziksel kabiliyetimiz nasıl olursa olsun, bedenin içinde bedenden özgür olmayı deneyimleyebiliriz matımızın üzerindeyken. Ve bunu hepimiz yaşarız. Ve asana bundan ibarettir, özel insanlar için çok özel bir durum değildir. Aynısı samadhi için de söylenebilir. Özel insanlar için özel bir durum değildir. Farkına varılmayan günlük bir haldir. Ve farkında olunmadığından keyfine varılamaz. Bu yüzden tamamen farkına varmakla, olanı net bir biçimde görmekle alakalıdır. Böylece gerçekte olanın yani hayatımızın yetersiz, eksik olduğu inancının memnuniyetsizliği yüzünden acı çekmek zorunda kalmayız. Çünkü net görebilirsek yeterlidir. Başka bir bedende dünyaya gelmeyi beklememize gerek yok. Cenneti beklememize gerek yok. Sadece şu anda net bir şekilde görmeliyiz. Patanjali, asanada olma haliyle ilgili şunu söyler; gerginliğin olmadığı neşeli bir durgunluk, ikiliğin ötesindeki sonsuzluğu ifade etmek asana’dır. İkiliğin ötesinde, dvaita anapidha; gerginliğin yokluğunda, prayatna-shaithilya; neşeli durgunluk, stiram sukham; sonsuzluğun ifadesi, anantha samapathi. Yogada tecrübe ettiğimiz bedene dair ikilikler vardır ve Patanjali’ye göre asana halinde bunların ötesine geçeriz. Ve asana hali, bu ikilikleri artık hissetmediğinizde olur. Bedendeki ikiliklerin ötesine geçmek onları geride bırakmak anlamına gelmez, onlar tarafından rahatsız edilmemek, onlara kafa yormamak demektir

ASANA. Patanjali’ye göre pranayama nefesin bırakılması, nefesin alınması ve geçişin tamamıyla izahıdır. Drishti de aynı köke sahiptir. Paradrishtu’nun anlamı ‘-den görmek’tir, şu anda pencereden gördüğüm gibi. Pencereden görüyorum çünkü pencereden bakıyorum. Görmek bakınca olan şeydir, ekstra bir durum yok ortada. Bir şeyden doğru görmek yakından bakınca olur, bakarsın ve görürsün.Daha yakından bakarsan daha net görürsün. Daha derinine bakınca daha net görürsün. Patanjali’nin söylediği biz ona yakınlaştıkça nefesin özgürleştiği ve inceldiğidir.Tamamıyla izahı… Bunlar benim kelimelerim, o 3 kelime kullanıyor; desha,kaala, samkya.Samkya’nın anlamı sayı, kaala zaman demek ve desha da mekân. Ahmak bir kişiyseniz Patanjali’nin size nefesinizi zamana, mekâna göre ve sayıyla düzenlemenizi söylediğini düşünebilirsiniz. Ancak Patanjali hiç de ahmak değil. Patanjali size herhangi bir fenomenin olası temel koordintlarını veriyor. Herhangi bir fenomenin bir mekân koordinatı ya da bir yeri, zaman koordinatı ya da yeri ve diğer fenomenlerle sayısal bir ilişkisi vardır. Zaman, mekân ve sayı her fenomenin navigasyon özellikleridir ve Patanjali’nin söylediği belki de nefes verişin, alışın ve geçişin yerini, zamanın ve sayısal niteliklerini bilmeniz gerektiği yani nefese yakın olmanız gerektiğidir, bu kadar… Bilgiyle ilgili değil, nicelikle ilgili değil. Nefes alışın yükselişi, nefes verişin alçalması, nefes verişin yavaşlaması ya da hızlanmasıyla yakınlaşmak. Her ne oluyorsa, nefes tarafından ifade edilen nitelikler her nasılsa hiç önemli değil, bunlar olurken onlara yakın ol, her birine, ortaya çıktıklarında orada ol. Ya da Zen’de dedikleri gibi; onunla ‘bir’ ol. ‘Bir’ olmak, Patanjali buna ‘samapati’ ya da bir araya getirmek der. ‘Ananta samapati’ onun asana tanımının bir bölümüdür; sonsuzluğu açığa çıkarmak, sonsuzlukla ‘bir’ olmak, ananta. Ona yakın olduğumuzda nefes incelir ve özgürleşir. Bunu hepimiz biliyoruz, özel bir şey değil. Patanjali dikkatimizi, insan olmanın doğasıyla ilgili olasılıkları araştırma tecrübesinin – herhangi bir amaç olmadan, kültürel bir gaye olmadan gerçekleşen bu tecrübenin – esaslarına yöneltiyor. ‘İçteki ışığı açığa çıkarmak’, böyle söylüyor, içteki ışığı açığa çıkarınca nefes inceliyor ve özgürleşiyor, içteki ışığı açığa çıkarınca zihin meditasyona davet ediliyor. Bunun anlamı ne, içteki ışığı açığa çıkarmak? Bunun anlamı sadece nefesin ikiliğinin ötesini net bir biçimde görmek. Nasıl asana’da bedenin ikiliklerinin ötesini net bir biçimde gördüysek pranayama’da da nefesin ikiliklerinin ötesini görürüz. Nefes alan hayat, siz değilsiniz. Siz nefesin alıcısısınız. Nefes alan hayat. Bu ikiliği aşmak… Biliyorum, bazılarınız bunu yaşadı, o sırada bu bakış açısıyla bir şey söylemedim ancak biri ‘Nefes alıyor muydum veriyor muydum bilmiyorum’  dedi, nefes alışın ve verişin ikiliğini aşmak… ‘Nefes alıyor muydum onu bile bilmiyorum.’, nefesteki duraklamaları aşmak. Ve öyle bir yere gelirsiniz ki hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde nefes almıyorsunuz, nefes alan siz değilsiniz, nefes alış ve veriş kendiliğinden oluyor. Çünkü hayat başının çaresine bu şekilde bakar; hücre zarından kimyasal değiş tokuş ile. Samadhi zaten hayatınızın içinde. Hayatımızın içinde değil diyebilirsiniz ancak her zaman hayatınızdaydı fakat siz farkında değilsiniz. Ve onu samadhi yapan da farkına varmak. Samadhi’nin gerçekleşmesini sağlayan sizin çabanız değil, net bir biçimde görmeniz varlığının farkına varmayı sağlıyor. Yogadan, herhangi bir değeri olan herhangi bir şeyden farklı değil. Yama, samadhi, yoga, onlar zaten burada, şu anda tek bir farkına varma faktörü; net görme hariç oluyor diyebilirsiniz. Samadhi olmadan algı olamazdı. Hiçbir şey olmadan farkına varılacak bir şey olamaz. Dolayısıyla teknik açıdan samadhi hayatınızda, sessizliğin işlevine karşılık sesin algılanması olarak işliyor, diyebilirsiniz ki ancak onun farkına vardığınızda ve keyfini çıkardığınızda Samadhi oluyor. Fakat mesele şu ki çabalayarak başarabileceğiniz bir şey değil, zaten burada ve yapmanız gereken sadece onun farkına varmak.

Nasıl farkına varırsınız? Gevşer, rahatlar, çabalamayı bırakırsınız, onu kendinize doğru çekmeye çalışmak işe yaramaz. O zaten burada. Zaten burada olan bir şeyi nasıl kendinize doğru çekebilirsiniz? Samadhi size oksijenden daha yakın. Onunla aranızda onu kendinize çekecek bir mesafe yok. Yapmanız gereken tek şey kendinizi onun içine bırakmanız ve bir kere onu yakalayınca, bir kere tecrübe edince, bir kere herhangi bir zamanda ya da yerde kendinizi onun içine bırakabileceğinizin farkına varınca kendinizi tehdit altında hissetmezsiniz. Ve pek çoğumuz çoğu zaman tehdit altında değiliz. Düşünüp istediğimize karar verirsek samadhinin içine bırakabiliriz kendimizi, sadece bu kadar. Yarım dakika sonra tekrar bu halden çıkabiliriz, fark etmez. Orada zaman yok. Zamanı ölçecek bir özne olmadan zaman olmaz. Meditasyon yaparken sessiz bölmeleriniz olur öyle değil mi? Samadhi, samadhi budur; sessiz bölmeler. Biri geçen gün uyuyakaldığını söylüyordu, aslında uyuyakalmadı. Bunu söyleyen kim, uyuyakaldığını söyleyen? Nirdvija samadhinin içine düşüp tekrar çıkıyorsunuz. Nirdvija samadhi, herhangi bir referansı olmayan samadhi. Subvija samadhi ise yeri görmeniz, ışıltılı zemini görüp algılanan cisimler aracılığıyla onun farkına varmanız. Subvija samadhi normal işleyişiniz, nesneleri ve aynı zamanda nesnelerin bağlamını net olarak görüyorsunuz.  Bunu anlatmanın pek çok yolu var. Bir örneği ele alalım, bu örneği Ramesh’ten ödünç alıyorum: otel lobisinde oturuyorsunuz. Gerçekten görmek istediğiniz birini bekliyorsunuz. Biraz yorgunsunuz ama çok değil. İş seyahati için orada olan turistlerle, onların çantalarıyla ve Blackberry telefonlarıyla ve parlak ayakkabılarıyla hiç mi hiç ilgilenmiyorsunuz. Bütün bunlarla hiç ilginiz yok ancak arkadaşınızı görmeyi gerçekten istiyorsunuz ve orada tamamen rahat bir biçimde oturuyorsunuz. Beyniniz her şeyi alıyor, her şeyi kaydediyor ancak hiçbir şeyi fark etmiyorsunuz. Aniden arkadaşınızı andıran biri giriyor içeri. Ve ona bakıyorsunuz ancak arkadaşınız değil. Neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Bu samadhi. Rahatsınız, tamamıyla rahatlamışsınız, her şeyin farkındasınız ancak farkındalık alanından herhangi bir şeyi çekip çıkarmıyorsunuz çünkü hiçbir şey sizi rahatsız etmiyor ya da ilginizi çekmiyor. Sonra bir şey dikkatinizi çekiyor ve odaklanıyorsunuz. Ve odaklandığınız nesnenin içinde bulunduğu farkındalık alanını kaybediyorsunuz, samadhiden çıkıyorsunuz, subvija samadhi. Nirdvija samadhi bundan biraz daha farklı. Her şey yok oluyor, tamamen karanlık, tamamen kendinden ışıklı karanlık, ne gören var ne de görülen. Bundan daha zenginleştirici bir şey yok. Bu mutlak sessizlik ve biz her zaman ona doğru ve ondan dışarı salınım hareketi içerisindeyiz. Uyuduğunu düşünen kimse aslında nirdvija samadhi’ye girip çıkıyor. ;Meditasyon yapan insanlara bu hep olur, normal olarak uyumaya başladıklarını düşünürler ve fark çok açıktır, bu tecrübeye net bir biçimde baktığınızda farkı hissedebilirsiniz. Ancak bazen, çok sık olmasa da meditasyon yaparken uykuya dalabilirsiniz. Genellikle nirdvija samadhi’ye girip çıkarsınız. Ne, neydi bu? Nirdvija samadhi. Nirdvija samadhi ve subvija samadhi, bunları birlikte ele alalım. Samadhi, asana’nın derin iç yüzüdür. Asana pranayama’ya doğru, pranayama pratyahara’ya doğru, dharana ve dhyana ise samadhi’ye doğru derinleşir. Yoga pozlarını uygulamak bütün bunlara yakınlaşmanızı, bütün bunların farkına varmanızı ve bütün bunlarla haşır neşir olmanızı sağlayabilir. Ve yoga sutralarını okuduğunuzda – Sanskrit dilinden okumanız gerekir çünkü tercümeleri işe yaramaz – Patanjali’nin söylediklerini anlayabilirsiniz. O sadece insanın durumunun ve olasılıkların haritasını çıkarmıştır.Birkaç yıl önce Danimarka’da genç bir adamla tanıştım ve doktorasını Patanjali üzerine yapmıştı. Maalesef Dancaydı (Danimarka dilinde). Şunu sordum‘Konusu ne?’ Cevabı şöyle oldu; ‘Tezimin konusu Yoga Sutraları’nın özgür iradenin var olmadığını açığa çıkarması üzerine’. Neredeyse sandalyemden düşüyordum. Nasıl olabilir? Özgür iradeden, istençten hiç bahsedilmiyor. Bu gencin doktorasını bu konuda yapmasından aldığım hazla neredeyse sandalyemden düşüyordum. Fakat bu sıradan bir kişi değildi, yoga yapıyordu.  Araştırma bir uygulama değil, asana bir uygulama değil, pranayama bir uygulama değil, dharana, dhyana, samadhi uygulama değil. Gevşemenizin derinliğinin birer ifadesi. Bütün amaçları, uygulamaları, teknikleri, metotları ve aynı zamanda niyeti bırakmanızdaki derinliğinin ifadesi. Kendinizi şu anda olana bırakmak. Hiçbir şey mükemmeliğin dışında değil. Mükemmelik, hiçbir şeyi dışarıda bırakmadan her şeyi kapsıyor. Tanrı tarafından kutsanan, evrenin ihtiyaç duyduğu, diğer tüm eylemlerin gerektirdiği en adi düşünceniz, en kendinize dönük hisleriniz… Sizi araştırmaya, belki bu defa her zamankinden daha derine yeniden bakmaya davet ediyorum. Böylece belki bu derin bakışla yapanın (doer) kendiniz olmadığını, suçlanacak kişinin siz olmadığını, yaptığınız ya da yarım bıraktığınız, söylediğiniz ya da söylenmemiş olarak bıraktığınız hiçbir şey için utanç hissetmenize gerek ya da neden olmadığını daha net bir biçimde görebilirsiniz…

* Godfrey Devereux’un 2010 yılında Cihangir Yoga’daki konuşmasından alıntılanmıştır.Godfrey_2016mayis_HEADER-940x345